Notu 8.
Neden sekiz çünkü iki nedeni var; 1.si filmin ana karakteri Sinan’ın (Doğu Demirkol) sağ burun deliğiyle sağ dudağını yukarı çekerek yaptığı ve karşısındakini küçümseyici yüz ifadesiyle - ki aynı ifadeyi Tutunamayanlar dizisinde de devam ettirdi - zaten yeteri kadar “sulu” olan konuşma tarzına bir de Dostoyevski ve Nietzsche’den alınma replikler ilave olunca “canım” mesajların bazıları güme gitmiş. 2.si Yönetmen, Kış Uykusundaki Anton Çehov vurgusuna, ilave olarak Nietzsche, Dostoyevski ve Yunus Emre’yi eklemiş ancak kendi eliyle yükselttiği çıtayı yatay seviyeye düşürmüş. Tabi Cannes Film Festivali jürisi Yunus Emre’li sosyo-teolojik göndermeleri yer mi? Yememiş ve filme adaylıktan öteye gidemezsin deyivermiş… Bunlar bizim için önemli mi peki? Değil tabi ki… Çünkü biz “bize ait” olan vurgularına talip olduğumuz için “yerli, milli, dini” olgular, filmin bizdeki kapsama alanını genişletiyor da ondan...Hatice’nin tülbent’i, yeni aldığı motorunu köylüye ödünç veren ancak başkasına ait elma ( Adem’in Cennetten “kovuluşuna!” atfen ) ağacının vahşi cazibesine dayanamayıp komşu köyün imamıyla ağaca dalan İmam ( İmam Veysel ) karakteri, son dördünü okutup emekli olma hayali kuran ve bu hayalini hafta sonları köye “kaçarak” gidermeye çalışan Öğretmen ( İdris – Murat Cimşir ), kocası at yarışı oynadığı için evin idaresine el koymak zorunda kalan ve yüz mimiklerini ( özellikle donuk bakışları ) muhteşem kullanan çilekeş Anne ( Bennu Yıldırımlar ), milyarlık ümit satan ancak kendisi mecburen 250 TL’lik hayal kuran kahvedeki Milli Piyangocu Nevzat abi hemen aklıma gelenler…
Gelelim filmin beni vurduğu 3 yere; 1.si Sinan’da ete kemiğe bürünen Rasyonel aklın sorgulamaları, 2.si hayatın acı gerçeklerini “cesurca” ortaya koyuşu, 3.sü ise; Hayatın gerçeklerinin teoriye galip gelişine ve teoriden üstün oluşuna yapılan vurgu…
1.ye örnek: Sinan’ın komşu köyün imamıyla ( İmam Nazmi – Öner Erkan ) arasında geçen repliklerde, geleneksel İslam inancının olgularının karşısına Rasyonel aklın “sorularını” koyması. 2.ye örnek: “Kâğıt üzerinde 2+2 = 4 edebilir ama hayatta bu sonuç duruma göre değişir” vurgusunu, Sinan’ın Öğretmen olan Babasına yaptığı ve babasının “yaşanmışlıklarını” hiçe sayan “can alıcı” ve “yıkıcı” tenkitlerde görüyoruz. 3.ye ve bana göre en önemlisine örnek ise; “Her evlat ( hele de erkek evlat ) babasının yarısıdır” teorisini tasdik edercesine ailesini ve özellikle oğlunu umursamaz gibi görünen ama onu bir “gölge” gibi takip edip, oğlunun fikirlerine ve eserine, dertleştiği annesinin dahi vermediği kıymeti veren bir BABA vurgusu ki beni benden almıştır vesselam.
İyi Seyirler Dilerim.
Emre ÖZER | 29.08.2020
Kommentare