Alamut; Slovenyalı yazar Vladimir Bartol’un 1938 yılında yayınladığı ve yaklaşık sekiz yıllık bir çalışmanın neticesi olan romanıdır. Yaklaşık beş yüz sayfa olan eser, soluksuz okunacak kadar heyecanlı, uzun tartışmalara yol açacak kadar düşünsel hem bir roman olarak hem de anlatılanların gerçekliği bakımından son derecede özgün bir içeriğe sahiptir.
Kitabın ana karakteri olan şeyh Hasan Sabbah, çok zeki ve ilim sahibi olan, şii kökenli ekollerden İsmailiye tarikatının bir mensubudur. Dönemin en büyük ve en güçlü devleti olan Büyük Selçuklu Devletini hedefe koyarak onu yıkmak istemektedir. Bu durumun en önemli sebeplerinden birisi de; Selçuklunun en önemli vezirlerinden biri olan Nizamülmük ile olan akıl, ilim, hırs ve inanç rekabetidir. Sünni dünya ile Şii dünyasının çatışmasını fırsat bilerek, kendisine mürid ve fedailer yetiştiren Hasan Sabbah, bugün İran sınırları içinde kalan, son derece sarp ve aşılması zor bir kale olan Alamut kalesini ele geçirir. Orada müritlerini yıllarca süren, gizem ve sırlarla dolu eğitime tabi tutar. Zihin örgüleri baştan sona yeniden inşaa edilir. Sonunda gözü kara fedailere dönüşen bu müritler; aşılmaz gibi görünen imtihanlardan geçerler. En sonunda onları korkusuz katiller olarak belirlediği hedeflere yollar. Netice de tarihin akışını değiştirecek büyük işleri başarır kendi açısından. Ama yaydığı inanç ve korku, öldürdüğü Nizamülmülk’ten, Selçuklu sultanından ve daha nice büyük devlet adamından çok fazla tesir yaratacaktır. Zira o bir tarikat ya da mezhep görüşünü değil; insan hırslarının ve insan zekasının yarattığı tehlikeli bir örgütlenmeyi öğretecekti tüm dünyaya. Bu tür gizli ve sinsi yapılar tarih boyunca hiç eksilmeyecek ve kendilerine çok ucuz fedailer bulmaya devam edecekti.
Bir çok terör örgütü bugün bile benzer yöntemleri uyguluyor. Bizim coğrafyamızı yakından etkileyen asala, pkk, fetö gibi örgütler bunların en çok tanınanları. Hemen hepsinde militanların bir ideolojiye sıkı sıkıya bağlanmaları sağlanır. Bağlandıkları bu ideoloji, ölümüne bir saplantıya dönüşür ve sonuna kadar savunmaktan vazgeçmezler. Zira savundukları şeye gerçekten inanmaktadırlar; ancak büyük bir oyunun parçası olduklarını bilmeden yaparlar bunu. Yani inançlar bile alettir böylesi kirli oyunlara. Hem de bu yöntemi kullanan sadece terör örgütleri değildir; birçok cemaat, tarikat, mezhepte bu oyunu oynamaktadır. Belki de bu açıdan hepimiz durduğumuz yeri sorgulamalı; bir piyon muyuz, bir oyunun parçası mıyız diye sormalıyız kendimize.
Alamut kalesi ve oranın Tanrı şeyhi olan Hasan Sabbah’ın hikayesini anlatan bu kitap, okurlarına tarihi, inancı, ideolojiyi, felsefeyi, insan zihninin işleyişini sorgulatırken, macera ve heyecan içeren duyguları aynı anda verebilen mükemmel bir eserdir.
Keyifli okumalar dilerim
Dilek Buz
Comments