Her insanın yaşadığı toplumda girdiği roller ve benzemeye çalıştığı modeller vardır. Rol ve modeller toplum tarafından belirlenir. Toplumsal kabul görmenin yegane şartı da budur. Nitekim insan aynı bakış açısına sahip, aynı kültürün potasında eridiği insanlar arasında kendisini güvende hisseder. İşte, bu güven ortamının kendisine sağladığı konfor alanının bozulmaması, belirlenen rol ve modellerin dışına çıkılmaması ve bu alanın dışına çıkanların toplumun dışına itilmesiyle cezalandırılmak suretiyle sağlanmaktadır. Bu ise, doğal olarak özgürlük alanlarının kısıtlanması ile toplumsal baskının ortaya çıkması sonucunu doğurur.
Yaşadığımız toplumun kültürel yaşantısı, gelenekleri, ahlak yapısı, örf ve adetleri kısaca, dünyaya bakış açısı ile oluşan rol ve modeller, kadın ve erkekler üzerinde sorumluluk ve görevlerin bilinmesi ve ayırt edilmesi için önem arz eder. Her kültürün kadın ve erkeğe yüklediği farklı görev ve sorumlulukları mevcuttur. Bu sayede kadın ve erkek toplum içindeki yerlerini öğrenir ve pekiştirirler. Bu anlamda, eğitim alanında da toplumun kız çocuğuna bakış açısı ile erkek çocuğuna olan bakış açısı farklılık arz edecektir.
Erkeğe yüklenen, evin geçimini sağlama ve aile bireylerinin güvenliğinden sorumlu tutulma gibi yükümlülükler karşısında; kız çocuklarına yüklenen yükümlülüklerin ev işleri ve çocuk doğurma ile sınırlandırılması; kız çocuğunun bedava hizmetçi olarak görülmesine ve sömürüye açık hale gelmesine neden olmasının yanında, zihinlere kız çocuğu eğitim almasa da olur, anlayışını yerleştiren önemli bir faktördür. Kız çocuklarının eğitimde dışarlığına/ötelenmesine yol açan bir diğer önemli etkense, toplumun sahip olduğu ahlak anlayışının yukarıda izah ettiğimiz, kız çocuğunun görev ve sorumlulukları çerçevesinde şekillenmesidir.
Bu şu anlama gelebilmektedir: Cinsiyet ayırdımı yapılmaksızın eğitimin bir hak olmasının karşısında, özgür bir birey olarak, kendi kararlarını verebilme ve yapabilme gücü ve iradesinin bir kız çocuğuna tanınması, toplumsal var oluş kuralları ile örtüşmeyen toplumlarda, akıl dışı ve korkutucu olarak algılanabilmektedir. Kız çocuğunun yeri evi ve ailesi ile sınırlı olmalıdır. Bu sınırların dışına taşan kız çocuğu toplumsal varlığını sağlayan tüm değerleri ayaklar altına almış olmakla her türlü ahlaki ithama da maruz kalmayı göze almış, hatta hak etmiş olmaktadır. Kız çocuklarının gerek eğitim ve gerekse iş yaşamında sömürülmesinin altında da bu anlayış yatmaktadır.
İnsan kavramı, hem kız hem de erkek olarak her iki cinsi de kapsamaktadır. Bu anlamda, kadın ve erkek her insanın insanca bir yaşama sahip olması gerektiği doğal bir sonuçtur. Zaten insan hakları kavramının oluşmasında ve temelinde de bu doğal ilkeler yatmaktadır. Fırsat eşitliği, eğitim hakkı ve benzeri tüm haklardan faydalanmak erkeklerin olduğu kadar kadınların da hakkıdır. O nedenle, doğal olana/fıtrata aykırı kadın ve erkekler arasındaki cinsiyete ilişkin, yanlış toplumsal yapının değiştirilmesi gerektiği açıktır.
Sorunun temel taşları aşağı yukarı saya geldiğimiz nedenlerin üzerine oturmaktadır. Toplumun ve insanlığın gelişiminin yapı taşlarını çocuklar oluşturur. Geleceği şekillendiren, özgür bireyler olarak sadece erkeğin el üstünde tutulması ve kız çocuklarının ötekileştirilmesi karşısında her aklı başında makul bireyin hem bireysel hem de toplumsal sorumluluğu olduğunu unutmamalıyız.
Hasan Algül
Comments