Kitap, bir destan kahramanı olan Odysseus’nın, Homeros’ta geçen şu sözleriyle başlamıştır: “Göremem hiçbir iyilik birçok efendinin olmasından. Gerekli olan yalnız tek bir kişinin efendi olmasıdır.” Sonra da şu sözlerle devam etmiştir: “Tek bir kişinin efendi olması tabi ki çok efendi olmasından iyidir. Ancak istediği an katı ve kötü olma erkini elinde bulunduran, bu nedenle iyi olabileceğine hiçbir zaman güvenilemeyecek bir tek kişinin de kulu olmak akıllıca bir şey değildir” der. Bununla beraber üzerinde durmak istediği konunun monarşi olmadığını söyler. Yazarın söylevde ele almak istediği konu, kendi ifadesiyle şöyledir; “Benim burada üzerinde durmak istediğim sorun, bu kadar insanın, bu kadar köy, kent ve bu kadar ulusun nasıl olup da, erkini, yalnızca onların kendisine verdikleri güçten alan tek bir tirana (tek el yönetimi, krallık, diktatörlük) katlanabilmeleridir. Eğer tirana katlanma arzuları olmasaydı, tiranın kendilerine zarar verecek erki olmayacaktı.” Kitabın konusu burada kendini açığa çıkarır; "Halkları tiranlar karşısında boyun eğdiren, tirandan gelecek zarar değildir. Boyun eğmek ancak gönüllü kullukla açıklanabilir." “Normal bir erkekten bile zayıf ve kadınımsı olan tiranlar tüm halka korku salamaz. Köle ve serf durumuna düşürülmüş olan milyonlarca insan tek bir kişiye karşı çıkamıyorsa, bu durumu nasıl adlandırabiliriz? Bu bir alçaklık mıdır? Oysa her erdemsizliğin daha ileri gidemeyeceği bir doğal sınır vardır. İki kişi tek kişiden çekinebilir, on kişinin de çekinmesi olasıdır. Fakat bin kişi, bir milyon kişi, bir kent, eğer kendilerini tek kişiye karşı koruyamıyorlarsa bu korkaklık değildir. Peki, öyleyse bu erdemsizlik nedir?” “Tirana yalnız itaat etmekle kalmayacaklar onu hoşnut edecekler, işlerini yapmak için uğraşacaklar, didinecekler, onun keyifli olmasından haz duyacaklar ve kendi kişisel beğenileri yerine onunkileri benimseyerek mizaçlarını, doğal yapılarını değişmeye zorlayacaklardır.” Hiç de yabancı olmadığımız cümleler bunlar. Zalime bir adım daha yakın olmak, onun dostluğunu kazanarak zararından emin olmak için zulmünü iktidar saymak hep olagelmiştir. Heykelleri dikilmiş, sevdiği şarkılar derlenmiş, özel yaşamları bile örnek alınmaya çalışılmıştır. Bu yüzdendir ki 80'li yıllarda doğan çocukların çoğunun adı Kenan’dır. "Bu kişiler zenginlik kazanmak için hizmet-kulluk etmek isterler. Fakat kendilerine ait olacak hiçbir şey kazanamazlar. Çünkü kendilerinin bile kendilerine ait olduğunu söyleyemeyecek durumdadırlar”
“Gece gündüz tek kişiyi hoşnut kılmayı düşünerek ve bununla birlikte yeryüzündeki hiçbir insandan korkulmayacak kadar bu tek kişiden korkmak; darbenin nereden geleceğini kestirmek, tuzakları seçmek, yoldaşların entrikalarını hissetmek için sürekli olarak gözü tetikte kulağı kirişte tutmak ve ne açık bir düşman ne de güvenli bir dost bulunduğundan, her kişinin yüzüne gülüp herkesten çekinmek, sürekli güleç bir çehre ve donuk bir yürek taşıyarak neşeli olamamak, içine kapalı olmaya da cüret edememek. Tüm bunlar, ey Tanrım, ne biçim bir ızdıraptır? Ne büyük bir acıdır” der La Boetie. İlk okuduğumda liseli yıllarda idim. Gençlik heyecanı mıdır yoksa doksanlı yılların ağır siyasi atmosferinden midir bilmem ama tarifsiz etkisinde kalmıştım bu kitabın. Defalarca okumuştum, nice mekanda lafını ettim, onlarca arkadaşıma bu kitabı alıp hediye ettim. Kitaplığımdaki sonuncu kitabı kime verdim hatırlamıyorum bile. Zira bu kitap benden, sizden ve hepimizden bahsediyordu. Şikayetlerimizin asılsız olduğunu başımıza ne geliyorsa gönüllü kulluğumuz sebebiyle geldiğini bilgece anlatıyordu.
Etienne de La Boetie 1530 ile 1563 yılları arasında Fransa’da yaşamış ve çok genç yaşta hayatını kaybetmiş bir düşünürdür. Siyaset biliminin gelişiminde önemli rol oynayan La Boetie, Montaigne’nin en yakın arkadaşıdır. Soylu bir aileden gelmesine ve zamanının kral ve prenslerine yakın olmasına ve onlara danışmanlık yapmasına rağmen bu kitabı yazabiliyor olması da ayrıca ilginçtir. Ancak anlattıklarının tutarlılığı esrarengiz yanlarını perdelemektedir.
İmge kitabevi tarafından yayımlanan ve çevirmenliğini Mehmet Ali Ağaoğulları'nın yaptığı bu eseri daha fazla anlatmak doğru olmaz. Bir solukta okunabilecek bu eseri hemen alınız. Zira bende başka kalmadı. :)
Dilek Buz
Comments