Yaratılış söylencelerinde genellikle “dingin bir su, deniz, okyanus” bahisleri geçer. Bu su, “aşk ile dalgalanıp hareketlendiğinde yaratım gerçekleşir” şeklinde anlatılır. Solaris filminde de “Solaris okyanusunun garip bir beyin olduğu kanıtlandı. Daha sonra cüretkâr bir teori ortaya atıldı: “Okyanus, düşünen bir maddedir. Yıllar boyunca bu teori hiç kanıtlanamadı.” deniliyor. Daha sonra ise şöyle bir anlam çıkarılabilecek bir değini var: “Düşünüyorum, öyleyse düşündüklerimi var ediyorum. İnsan, Tanrı’nın bir düşüncesidir. Hayalleri de insanın düşünerek ‘var ettiği’ yaratımıdır."
Solaris okyanusu bazen dingin, bazen ise hareketli olur; yüzeyinde kabartılar belirir. En sonunda ise yüzeye bir adacık çıkar. Bu adacık, filmdeki evin ve bahçenin bulunduğu yerdir. Bir seferinde de Fechner'in oğlunun silueti gibi bir kabartı ortaya çıkar. Birileri bir şeyleri hayal ettiği, arzu ettiği veya özlediği zaman, okyanus o şeyi kendi yüzeyinde oluşturur. Adacık, filmin sonunda Kris'in babasına sarıldığı baba evi, bahçesi ve ağaçlardan oluşur (film de zaten burada başlamıştı).
Hari, Kris'in özlediği ve biraz da suçluluk duyduğu kadındır. Onun bilinçaltında hayal olarak var olur. Solaris'e gittiğinde, okyanus onun bilinçaltını okur ve Hari'yi maddeleştirir. Hari'yi göndermeye çalışsa da, o tekrar tekrar maddeleşir; çünkü Kris hâlâ onu düşünmektedir."
Hari gibilere “ziyaretçi” deniyor. Diğer bilim adamı, Hari’nin insan olmadığını ve “İnsanın yapı taşı atomdur, ziyaretçininki ise nötrondur” diyor. "Ziyaretçiler maddeleşmiştir ama 'kararlı' bir madde değildirler. Kararlı maddeler yalnızca yeryüzünde bulunur ve onlar insan olarak tanımlanır. Ziyaretçiler ise, insanın bilinçaltının bir yansıması olup tam olarak maddesel varlıklar değillerdir."
Filmde kullanılan metaforların bizdeki karşılıklarını şu şekilde tanımlamamız mümkün;
Yeryüzü, dünya = bilinç,
Solaris gezegeni = bilinçdışı.
Bilinçdışı, yaratım öncesi potansiyelin bulunduğu yerdir. Bilinç ise, bilinçdışından çıkmış, yaratılmış olanların bulunduğu yerdir. Bilinçdışından bilince geçiş, sevgi, aşk, özlem ve bazen de korku, suçluluk, vb.ne odaklanma ile olmaktadır.
"Yeryüzünden Solaris'e giden insan, neyi özlüyor veya neyi düşünüyorsa onu -kısmen- maddeleştirir. Bu durumda Tanrı da sevdiği ve özlediği insanı yaratmıştır. Tanrı'nın yaratımı "tam madde" iken, Solaris'teki insanın yaratımı "nötron bazlı, kısmen madde"dir. Yaratım, sadece sevilen ve özlenen şeye yönelik değil; bazen kişinin kendisinin bile farkında olmadığı, hiç bilmediği nesnelere ve kişilere yönelik de olabilir. Filmde geçtiği gibi, bir şeyin bilinçdışında var olması, onun 'ziyaretçi' olarak maddeleşmesiyle sonuçlanabilir. Solaris'te sevse de sevmese de, bu maddeleşme gerçekleşebilir."
İnsanın her türlü tasarımı (mimari, edebi tasarımlar, gündelik yaşam aktiviteleri vb.) da kendi bilinçdışında var olan (belki de henüz hiç maddeleşmemiş olan) bir şeylerin dışavurumudur. Bilinçaltını ne kadar güzellik, estetik ve zarafetle beslersek, insani tasarımlarımız da o kadar güzel, estetik ve zarif olur. Solaris okyanusu bir aynadır. Bilinçdışını bilince yansıtan bir ayna. Bu, otomatik bir yansıtma sürecidir ve her zaman neyi yansıtacağını seçemezsin. İçinde korku varsa, bilinçli dünyanda korku maddeleşir. İçinde çirkinlik varsa, bilinçli dünyanda çirkinlik maddeleşir. Öyleyse kaliteli kitaplar, filmler, müzik vb. ile kendimizi ( bilinçaltımızı ) beslersek, "insani" üretimlerimizin de kaliteli olacağı sonucunu çıkarabiliriz Tarkovski'nin Solaris'inden."
İyi seyirler dilerim.
Özgür Erdoğan
Comments