Öncelikle şunu hemen belirteyim ki filmin türüne bakıp da bu film, klasik bir dava filmi deyip aldanmayın derim. Film, bundan çok daha fazlası ve derinlerde gizlenip filmin sonunda açığa çıkan ana tema, filmi izlemeniz için fazlasıyla yeterli bir neden.
Yönetmen, yüksek bütçeli davaları kazanmasıyla nam salmış zenci bir dava avukatının karşısına, ondan çok daha zengin ve beyaz tenli bir davalıyı koyarak etnik kimlikler üzerinden Amerika'nın tarihi bilinçaltına göndermeler yapmayı başarmış...
Aynı zamanda kapitale karşı kapitali koyarak bu sistemde paranın rengi yoktur demek istemiş. Yani bizdeki karşılığıyla söylemek gerekirse "paranın dini imanı yoktur" cümlesine "rengi de yoktur" diye ilave edersek yeni dünya düzeninde sistemin gelmiş olduğu noktayı daha anlaşılır hale getirmiş oluruz.
Mahkeme salonunda geçen diyalogların birinde davacının: Senin yatının fiyatı ne kadar? diye ısrarla dört defa sormasına rağmen davalının her defasında bilmiyorum diye cevap vermesi ve davalının da davacıya: Sen kendi yatının fiyatını biliyor musun peki? diye sorduğunda: Ben fiyatını biliyorum diye cevap vermesi, kapitalin hangi ten renkli kişi tarafından ve nasıl kazanıldığının sistem için hiçbir önemi olmadığının güzel bir ifadesiydi.
Sistem için bunların bir önemi yoktu belki ama mahkeme jürisinin ve onların "insan" kalabilen tarafları için elde edilen zenginliğin neyin üzerine bina edildiği ve bunu içlerine sindiremeyişleri nihai kararlarına da yansımış oldu. Bu haliyle yönetmen, en azından bazıları için "cenaze daha kalkmadı" ve "insanlık hala ölmedi" der gibiydi...
İyi seyirler dilerim.
Emre Özer
22.10.2023
Comments